Birisi Benim Amma

Hasan EJDERHA

BİRİSİ BENİM AMMA

        

         Maraş’da çetelerin kurtuluş harbini başlatmaları ile Beyrut Emniyet Müdürlüğü görevinden istifa ederek Maraş’a koşan Aslan Bey, Şehrin stratejik yerlerini izleyebilen bu eve karargahını kurdu kuralı bu günkü kadar huzursuz olduğunu hatırlamıyordu.

 

            Bulunduğu odanın içinde bir öte bir beri dolaşıyor, ara sıra dürbününü alıp, bir tekkeyi bir abrara başı kilisesini gözetliyordu.

 

            Şehir anlamsız bir sessizliğe bürünmüştü. Ermenilerin Fransız’larla birlik olmaları fena şekilde canını sıkmış, daha ziyade kahırlanmıştı. Akşam Şeyh Ali Sezai Efendiye yakınmaları, içinden bir daha geçti.

 

            -Efendim ne oluyor bunlara? Hani komşuluk, hani bir arada yaşıyorduk, evimiz komşu, dükkanlarımız komşu, bahçe ve bağlarımız komşu. Biz bunlara ihanet edecek ne yaptık. Kızlarının çoğu gelinlerimiz değil mi hocam. Torunlarımızın anası değil mi kızları? Kendileri; torunlarımızın dedesi, ninesi, dayısı, teyzesi, değil mi? Aradan ne geçti Allah aşkına. Kadınlarımız, kızlarımız, gelinlerimiz beraber yufka açmadı mı avluda. Kendimizden bilmedik mi efendim biz bunları. Oturup yarenlik etmedik mi şu sokaklarda. Beraber büyümedik mi, beraber ağlamadık mı ölülerimize, beraber gülmedik mi düğünlerimizde?

 

            Şey Ali Sezai Efendi

 

            -Sabırlı ol, oğlum, aslanım sabırlı ol, celallenme yiğidim. Mukadderat ne ise yaşayacak bu şehir. Onlar için de bizler içinde mukadderat ne ise o olacak.

 

            Aslan bey dürbünle Tekke civarını izlerken, kapının hızla açılması ile aniden kapıya döndü.

            İçeri on bir-on iki yaşlarında bir çocuk girmişti içeri.

 

            -Buyur bakalım delikanlı. Dedi.

 

            Çocuk dimdik durarak, bir süre hızlı hızlı nefes alıp vermesinin yavaşlamasını beklermiş gibi durdu. Sonra ani bir şekilde;

 

            -Bana da tüfek ver efendim. Dedi.

 

            Aslan bey bir-iki saniye inceledi çocuğu. “Git evladım sen küçüksün daha” diyemeyeceği kadar, yiğit bakışları vardı çocuğun. Alınabilirdi. Telaşı içinde onu savmak için tebessümle ve şaka ile;

 

            -Tüfek kalmadı, hepsini çetelere dağıttık savaşıyorlar. Git bir gavur öldür al silahını sana silahı nereden bulalım.

 

            Çocuk kaşla göz arasında hiç ses çıkartmadan aniden geriye dönüp çıktı gitti.

 

            Aslan bey yeniden dürbünle stratejik bölgeleri izlemeye başladı.

           

            Bir ara tam karşı tepedeki kiliseye doğru tırmanan bir çocuk ilişti gözüne. Dürbününü ayarladı ve dikkatle çocuğa baktı ve gözlerine inanamadı. “Aman Allah’ım ben ne yaptım. Zavallı yavrucak ölecek, yiğidim benim, sana neden öyle söyledim ben. Belki de şahadet böyle nasip olacak sana.”

 

            Kahrolmuştu Aslan Bey. Dikkatle yeniden izledi çocuğu. Ermenilerin silah deposu olarak kullandıkları kiliseye doğru çıkıyordu sine sine.

 

            Beş dakika geçmemişti ki, çocuğun tırmandığı kilise civarından patlama sesleri geldi. Hem kilisenin silah deposu olan bölümünde, hem de etrafında patlamalar olmuştu. Bir daha yandı yüreği Aslan Bey’in. “Ah benim küçük askerim, küçük çetem, küçük yiğit kartalım ben sana şaka yapmıştım ne vardı şakamı ciddiye alacak”

 

            Şeyh Ali Sezai Efendi’nin sözleri kulaklarında çınladı. “mukadderat” Bir an Şeyh Ali Sezai Efendi’yi hemen arkasında sandı ve dönüp baktı. Zira, efendinin sesini duymuş gibi olmuştu.

 

            Karşıda, kilise tarafında silah sesleri susmuştu. Lakin Aslan Bey!in yüreği bir türlü susmuyordu. “Allah’ım ben ne yapayım, yavrucağa şakanın sırası mıydı” dedi kendi kendine. Daha fazla direnememişti ve yüreği taştı birden. Gözlerinden öyle yaşlar boşanmıştı ki dürbünle karşı tarafı göremez olmuştu. Gözlerini sildi ve yeniden dürbününü karşıya çeviriyordu ki kapı hızla açıldı ve kapıya dönmesiyle Aslan Bey’in gözleri fal taşı  gibi açılmıştı.

 

            Şaşkın şaşkın, karşısında nefes nefese duran deli kanlıyı inceliyordu. Kucağında yedi-sekiz tane tüfek ile kendisine bakan yiğit az önce yüreğini taşıran yiğidin ta kendisi idi.

 

            Çocuk, silahları yere attı ve silahın tekini bağrına basıp sıkı sıkı sarılarak “birisi benim amma” dedi.

 

            Aslan Bey sadece tebessüm ve şefkatle çocuğa bakarak;

 

            -Elbette senin, elbette yiğidim Elbette… dedi.

 

 

www.hasanejderha.blogspot.com
 


Hasan EJDERHA



SANA SUSUZLUĞUMLA SUSUYORUM



Damlamadı kelimelere mana

Yediğim bütün etleri kusuyorum

Çün artık haram kelimelerin eti bana

Söz bitti sana susuzluğumla susuyorum.





Ş İ İ R
 
Hasan EJDERHA
SEN BEN OLUNCA


Ben seni gördüm dün ben içinde
Neden sen yoktun bendeki sen içinde
Olduğum zaman yokum ve sen de yoksun içimde
Ne zaman görüneceğiz ikimiz sendeki ben içinde

Yürüyor hayat, hayatı yürüyorum bir biçimde
Sadece sen kalıyorsun bende, tüm yolcular gidince
Ben tükendikçe sendeki ben içinde
Sen çoğalıyorsun bendeki sen içinde
 

 
toplam 27528 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol