Osmanlı'da Mahalle


İsmail Göktürk

 

OSMANLI’DA MAHALLE: HUZUR VE SÜKUNETİN MEKANI

 

Osmanlı şehrinde mahalle, üyelerinin aynı mabette ibadet ettiği, aileleriyle oturdukları ve birbirini tanıyan insanların oturduğu, idarî, sosyal ve kültürel bir birimdir. Mahalleye yerleşmek için mahalle sakinlerinin rızası ve kefaleti lazımdı. Biri kefil olmadan mahalleye yerleşilemezdi. Mahallede sosyal düzeni bozacak şekilde davranış içerisinde olanlar, mahallelinin isteği üzerine mahkeme hükmüyle mahalleden çıkarılabilirdi. Ayrıca mahalle halkı birbirine müteselsilen kefildir, yani mahallelerinde meydana gelen bir olayın aydınlığa kavuşturulmasında ve doğan bir zararın karşılanmasında ortaklaşa sorumludur. Böylece mahallede sükûnet ve huzur, ortaklaşa korunmuş olurdu. Mahalle sakininin hüsnü kabul görmesi elzemdi, çünkü mahalleli demek akrabadan daha yakın insanlar demekti.

Mahallenin mimari özelliği, bu yakınlığın sırdaşlık düzeyinde sürdürülmesini gerekli kılıyordu. Evler ahşap yapılar olup birbirinin içine girmiş dar ve çıkmaz sokaklar üzerinde kuruluydu. Bilhassa üst üste binmiş bitişik nizam ahşap yapılı evler, buralarda oturanların yüksek sesle konuşmamalarını, kavgalarını bile belli bir düzeyde tutmalarını gerektiriyordu. Osmanlı insanı, hiçbir zaman dişlerini gösterecek kadar gülmeyen bir Peygamberin ümmeti olduğu bilinciyle vakarını ve sükûnetini hiçbir zaman bozmamıştır.

De Amicis, bu tavrı şöyle tarif eder: “Bütün Türkler bir fikir üzerine düşünceye dalmış filozoflara benzerler. Göz ve ağızlarında kesif bir iç hayatının ifadesi okunur. Hepsinin hareketlerinde aynı ciddiyet, konuşma, bakış ve mimiklerinde aynı îtidal mevcuttur. İnsan, paşadan küçük bir bakkala kadar bütün Türklerin aynı okulda yetişmiş, aynı asalet mertebesine sahip büyük senyörler olduklarını zanneder. Her tarafta mümkün olduğu kadar az konuşulmakta ve sakin hareket edilmektedir. Şarkı söylemek, gürültülü kahkahalar ve avami çığlıklar atmak, lüzumsuz izdihamlar yaratmak gibi şeylere hiç rastlanmaz.” De Amicis’in hayalî mektebi, aslında bir realite olup mahallenin sosyalleşme ortamı idi. Şimdi bu ortama mimari yapı, eğitim anlayışı, komşuluk ilişkileri açısından daha yakından bakalım.

 

Mimari Yapı ve Mesken

 

Dilimizde ev için yaygın olarak “mesken” kelimesi kullanılmıştır. Mesken, “huzur ve sükunet içerisinde yaşanılan yer” manasındadır. Mahallede mesken, genellikle bir avlu ve bunun kenarına yapılmış bir evden meydana gelir. Cepheleri yola bakan meskenlerin etrafı yüksek ve penceresiz duvarlarla çevrilidir. Mahremiyet ve emniyeti sağlayan bu duvarların cadde veya çıkmaz sokaklara bakan tarafına açılmış olan kapı, tek giriş yeridir.

Gelenlerin yağmur ve güneşten korunmalarına yarayan bir çatı ile örtülü olan üç-üç buçuk metre yükseklik ve genişliğinde olan bu kapılar, iki büyük kanat ve bu kanatların birinde bulunan 25-30 santim yükseklikteki bir küçük kapıdan oluşur. Büyük kanatlar araç ve hayvan geçişleri için kullanılırken küçük kapı insanların giriş çıkışında kullanılmaktadır. “Enikli kapı” diye de tabir edilen bu küçük kapıdan ancak adım atılarak geçilebileceği için çocukların kontrolsüzce dışarı çıkmalarına engel olur. Aynı zamanda, yetişkinlerin başlarını eğerek geçmelerini sağlayan yapısıyla aile mahremiyetine verilen önemi gösterdiği gibi, tevazu ve alçak gönüllü olmayı da hatırlatır. Kapı tokmağında iç içe bulunan iki demir halkadan büyüğü, tok ses çıkarır ve gelenin erkek olduğunu; küçük olanı ise daha ince ses çıkarır ve ziyaretçinin kadın olduğu bilgisini verir.

Evler, tek veya çift katlı olup, komşuluk, emniyet, kıble gibi faktörler dikkate alınarak birbirinin avlusunu görmeyecek şekilde yapılır. Kıble, yalnız ibadet için değil, yatarken, otururken, sokağa çıkarken; kısaca hayatın her anında hesaba katılan bir unsurdur.

Evlerin mimari özelliği kadar kullanılan malzemeler de Osmanlı’nın dünya görüşünü yansıtır. Osmanlı insanı, camilerini, vakıf eserlerini ve devlet kurumlarını taş malzeme ile yaparken evlerini ağaç, kerpiç, kireç gibi dayanıksız malzemelerden yapmışlardır. Böylece hayatın faniliğini ve baki olanın Allah olduğu inancını yansıtmışlardır. Camilerdeki haşmete nazaran Topkapı Sarayı’nda dahi evlerdeki sadeliği gözlemlemek mümkündür.

 

“Müslüman Saati”

 

Ahmet Haşim’in “ışıkta başlayıp ışıkta biten on iki saatlik kısa, hafif, yaşanması kolay bir gün” dediği Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.  Evlerin kapısı sabah namazı ile birlikte açılır yatsı namazından sonra kapanırdı.

Gün sabah ezanı ile başlayıp akşam ezanı ile bittiği için, yılın değişik zamanlarında çalışma süreleri buna göre ayarlanırdı. Mantran’ın tesbitiyle “günün ritmi yavaş ve acelesizdir. Telaş bilinmemekte; bunun tamamen tersine dostlarla, meslektaşlarla olan selamlaşmalarda, konuşma ve pazarlıklarda uslu bir yavaşlık vardır. Hiçbir şey aceleyi gerektirmemektedir. Aceleci olanlar sadece sarhoşlar ve yeniçerilerdi. Bu yavaşlık, tembellik veya kayıtsızlık anlamına gelmemektedir. Bu bir karakter yapısıdır ve başarıya engel değildir.” Her iş bir sonuca varırdı; olanda hayır vardı. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eylerdi.

Sabah namazı, mahalledeki mescitte komşularla; öğle ve ikindi namazı ise çarşıdaki camide meslektaşlarla görüşme ve aynı zamanda tabii dinlenme zamanıdır. Cuma günü ise, bayram günü gibi, selatin camilerde toplumsal kaynaşma günüdür. Evlerde haftanın bir günü çamaşır ve temizlik günüdür ki bu gün Cuma’dan bir gün önceki Perşembe gününe denk getirilir.

Akşam yemeklerinde, aile fertlerinin tamamı mutlaka eve dönmekte ve bir araya gelmektedir. Bayram, kutsal günler, kına gecesi, çeyiz alayı, düğün vb. gibi özel günlerde hısım akraba ve konu komşu da buluşur. Uzun kış geceleri, aileler bir araya toplanır ve mangal başında tandır sohbetleri yapılır; Tûtinâme gibi kitaplar okunurdu.

Günlük hayatın akışında olduğu gibi, ömür hayatının akışında da aynı titizlik ve beraberlik anlayışı, çocuk yaşlardan itibaren vurgulanırdı. Çocuk uygun yaşa geldiğinde, konu komşunun, hısım akrabanın da katılımıyla “amin alayı” düzenlenir ve çocuğun mektebe başlaması, evden mektebe kadar dualarla, ilahilerle kutlanır ve okunan Kuran’ın ardından ikram yapılırdı. Sünnet, nişan, düğün, cenaze merasimlerinde de benzer şekilde dua ve mevlit okuma uygulamaları vardı.

 

Komşuluk ve Dayanışma

 

Her mahallede bir “avarız” vakfı kurulmuştur. Bilindiği gibi, “hayrî” vakıflar kalıcı eser tesisinde kullanılırken, avarız vakıfları, sosyal hayatın problemlerini gidermek için faaliyet göstermektedirler. Kurucusu ve yöneticisi ilgili mahallenin halkından olan ve o mahallenin nakdi ve ayni yardımları ile yürütülen faaliyetlerde, mahalledeki fakir ve hasta komşulara yardım edilmesi, iş kurmak isteyenlere kredi açılması, fakir gençlerin evlendirilmesi, cenazelerin kaldırılması, mahalleye yeni taşınanlara yardım edilmesi, memleketine gidecek olanların ihtiyaçlarının ve yol parasının karşılanması ve hatta vergisini ödeyemeyenlerin vergisinin ödenmesi gibi problemler çözüme kavuşturulmaktadır. Ayrıca mahallede suyolları, cami, mescit, mektep yaptırılması, bunların bakım ve onarımı ile görevlilerin ücretleri bu vakıflar tarafından karşılanmaktadır.

Osmanlı şehrinde mahalleli, mahallenin yönetiminden, emniyetinden, sokakların bakım ve temizliğinden, çöplerin toplanması ve imhasından, çocukların gözetilmesinden, yeni yapılar ve çevre ile ilişkiler hakkında nihai kararları vermekten sorumludur. Fukaranın, kimsesizlerin, yaşlıların korunması, mahallelinin yarışarak gerçekleştirdiği görevler olarak bir vecdle yerine getirilir.

Gelenekten beslenen bir kültür olan komşuluk, doğumdan ölüme kadar, iyi ve kötü günlerde sevinç ve kederi paylaşmak ve yardımlaşmaya dayanır. Bir doğum olduğunda komşular hemen anne ve çocuk için yiyecek, içecek bir şeyler götürerek ziyaret eder. Daha sonra çocuğun ihtiyacı olan giyecekler ve aileye maddi destek sağlayacak hediyelerle “görmeye” gidilir. Sünnet ve düğün törenlerinde aynı şey tekrarlanır. Yeni ev alanlara hediye ile “hayırlı olsun” denir. Hastalık ve ölüm zamanlarında komşular hiç yalnız bırakmaz. Bütün bunlar içindir ki cenaze kefenlenip evden ayrılacağı zaman komşularından haklarını helal etmeleri istenir. Komşular, cenaze defnedilinceye kadar görev şuuruyla hareket eder. Zekat, sadaka, fitre gibi yardımlarda ihtiyaç sahibi komşular öncelikle gözetilir.

Osmanlı mahallesinde komşuluk hukuku, kardeşlik hukuku gibiydi. Çocuklar komşuya gönül huzuruyla emanet edilirdi. Yatsı namazına gitmeyen cemaatin nerede olduğu, hasta olup olmadığı soruşturulurdu. Mahalle imamı, saygın bir konumda mahallenin her derdine koşardı. İhtiyarlar, gençler tarafından saygıyla dinlenir; tavsiyelerine harfiyen uyulur, talepleri emir telakki edilirdi. Mahalleli çocuklarda gördüğü yanlışa kendi çocuğuymuş gibi müdahale eder; kırmadan incitmeden uyarırdı. Nitekim kendine güven ve emniyet hissinin sağladığı hoşgörü, sadece çocuklara değil; azınlıklara, sarhoşlara, herkese gösterilirdi. Azınlıklar, kendi mabetleri etrafında ayrı mahallelerde örgütlenmiş olmakla beraber, Müslüman mahallelerinde de aynı komşuluk ilişkileri içerisinde yaşarlar; komşuluk kültüründe onlar ayrı tutulmazdı.

Mahallede sosyal sınıf farkı yoktu. Zengin ve fakir aynı yerde oturur; dışardan bakıldığında, evlerin mimarisinde bile zenginlik göze çarpmazdı. Hazireler ve mezarlıklarıyla geçmiş ve geleceğin birlikte yaşandığı; insanların aynı mektepten eğitim, aynı dergâhlardan feyiz aldığı; sosyal mesafelerin ve iletişim bozuklarının olmadığı mahallede, asude ve dingin bir hayat sürülürdü.

www.hasanejderha.blogspot.com
 


Hasan EJDERHA



SANA SUSUZLUĞUMLA SUSUYORUM



Damlamadı kelimelere mana

Yediğim bütün etleri kusuyorum

Çün artık haram kelimelerin eti bana

Söz bitti sana susuzluğumla susuyorum.





Ş İ İ R
 
Hasan EJDERHA
SEN BEN OLUNCA


Ben seni gördüm dün ben içinde
Neden sen yoktun bendeki sen içinde
Olduğum zaman yokum ve sen de yoksun içimde
Ne zaman görüneceğiz ikimiz sendeki ben içinde

Yürüyor hayat, hayatı yürüyorum bir biçimde
Sadece sen kalıyorsun bende, tüm yolcular gidince
Ben tükendikçe sendeki ben içinde
Sen çoğalıyorsun bendeki sen içinde
 

 
toplam 27507 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol